Mevzu vatan olunca, gözünü kırpmadan kafasına mermiyi yemeyi göze alan biriydi. Aşkı milletti. Evini görmedi aylarca. Sofrasına oturmadı yıllarca. Uyku nedir, unuttu. Çünkü gözleri hürriyete bakıyordu. Gecesi yoktu, gündüzü yoktu. Siperin içindeydi. Dağın başındaydı. Karın altındaydı. Kumun ortasındaydı. Yani Türk’ün olduğu her yerdeydi.
Balkanlar’dan çıktı, Edirne’yi geri aldı. Dediler ki: Giremezsin. Girdi. Trablusgarp’a indi. Dediler ki: Orası çöl. İndi. Kafkasya’ya çıktı. Dediler ki: Ruslar var. Çıktı. Türkistan’a yürüdü. Dediler ki: Olmaz. Yürüdü.
Kimseye yaltaklanmadı. İngiliz’e eyvallah etmedi. Alman’a sırtını dayamadı. Tek dayandığı; milletinin alnı açık, başı dik evlatlarıydı.
Yanlışları oldu mu? Oldu. Yanıldı mı? Yanıldı. Ama kimse diyemez ki, “korkaktı”, “kaçtı”, “saklandı”… Hayır. O, düşmanın karşısında geri dönmedi. Kurtuluşun, kıvılcımını yakanlardan biri oldu.
Kimi kalemşorlar hâlâ köşelerinde karalamaya devam etsin… “Macera” desinler, “hayalperest” desinler, “kaybettirdi” desinler… Ama Enver Paşa o lafları duymaz. Çünkü o, şehadeti seçti. Kırgız bozkırında, süngüsünü çekip en öne atıldı. Kurşun yedi. Ve bile isteye, gözünü kırpmadan şehit oldu.
Kimi konforlu salonlarında caka satar, kimi kırk yıldır vatan için çarpışır. İşte o kırk yıl, Enver Paşa’nın hayatıydı. Son nefesine kadar Türk kalmakla övündü. Ve Türk kalmakla öldü.
Bugün, televizyonlarda diziler izleyenler, sosyal medyada like peşinde koşanlar, tatilde hangi beach’e gideceğini düşünenler… Şunu bilsinler: Bu topraklarda hâlâ Türk bayrağı dalgalanıyorsa, o, Enver Paşa gibi gövdelerini siper edenlerin sayesindedir.
Evet… Enver Paşa’yı bugün unutanlar olabilir. Ama bozkırın rüzgârı unutmuyor. Türk milletinin vicdanı unutmuyor.
Şehadetinin yıl dönümünde… Saygıyla… Minnetle… Ve biraz da mahcubiyetle anıyoruz.