Eskiden rakip dediğin, dükkânı senin sokağın başına açar, sen de onun camına "bizde her şey bir tık ucuz" yazardın… O iş de bir yere kadar giderdi. Sonra o rakip senin arka sokaktan geçip müşterini kapmaya başlardı. Şimdi? Artık rakip seni görmüyor bile. Çünkü o artık bir tabloya bakıyor. Excel tablosu. Veri analizi. Bir nevi kâhinlik.
Bak şimdi, TOBB’un E-ticaret Meclisinden bir isim çıkmış diyor ki: “Veriyi okuyamayan, pazarda kaybolur.” Haklı mı? Haklı. Ama eksik. Veriyi okuyamayan değil yalnızca, "veriyi hissedemeyen" de kaybolur. Çünkü artık müşteri hisle gelmiyor, algoritmayla geliyor.
Arkadaş anlatıyor: Web sitesi trafiğiymiş, sepet terk etme oranıymış, müşteri davranışıymış, reklam tıklama haritasıymış… Hepsi analiz ediliyor. Eline kahveni alıp şöyle “bugün kaç kişi sayfada 7 saniyeden fazla durmuş” diye düşünüyorsun. Sevgilinden mektup bekler gibi dashboard bekliyorsun. Sevgi sözcükleri değil, “CTR %2.6” yazıyor ekranda.
Yani artık romantizm bile değişti: Aşk değil, analiz önemli.
***
Ve yine arkadaş demiş ki: “Müşteri neden kaçıyor, hangi ürünü sepete atıyor ama almıyor, niye yorum yapmıyor, bunları bilmezsen satamazsın.” Doğru. Eskiden esnaf, müşterinin yüzüne bakar, gönlünü okurdu. Şimdi Google Analytics var. Bir nevi dijital falcı.
Ama yalnızca analizle olmuyor bu işler. İşin içine biraz da duygu katmak gerek. Hani bir müşteri yorum yazmıştı: “Kargonuz hızlı ama poşeti çok ruhsuz.” İşte orada başlıyor insani analiz.
Daha vahimi şu: Patronların artık en büyük korkusu müşteri değil, veri raporu. Sepet dolmazsa CEO üzülür. Çünkü o sepetin boşluğu, şirketin bilançosunda yankılanıyor. Pazar payı düşüyor, gece uykusu kaçıyor. CRM çökerse, moral de çöküyor.
***
Günün sonunda, bir zamanlar "müşteri velinimettir" diyen esnaf kültürü yerini “müşteri bir veridir” anlayışına bırakıyor. Evlilikler bile veriyle olacak yakında: "Kadın, 28 yaşında, online alışveriş davranışı: istikrarlı, sepet ortalaması: 120?, yorum sayısı: 8, puan ortalaması: 4.6..." Buyurun, Tinder’ın e-ticaret versiyonu.
Yani demem o ki, sevgili okur, artık insanın karşısındaki insan değil, onun veri gölgesi. Beğeni bırakıyoruz, yorum yapıyoruz, sonra dönüp kendimize bakıyoruz: “Ben kimim, kaç kere tıkladım?” Kendimizi sayısal bir aynada görüyoruz.
Hasılı kelam: Eskiden "sattığın mal konuşurdu", şimdi "malın datası bağırıyor."
Anlamayanlar için son söz: E-ticaret artık bir pazar yeri değil, bir istatistik arenası. Ve bu arenada dövüşenler, mızrak değil, grafiklerle savaşıyor.