İsrail Amerikalı kişiye sırtını dayadıktan sonra bölgedeki ülkelerin sınırlarını değiştirmek için sürdürdüğü çalışmalarına aralıksız oluşan tepkileri dikkate almadan devam ediyor. Filistinlileri bir kez daha mülteci göçmen durumuna düşürmek için kulaklarını tıkayıp yoluna devam ediyor. Bu arada kadın ve çocukların mağduriyetleri birkaç protesto ile geçiştirilmeye çalışılıyor.
İsrail’in kadın ve çocuklara neden acımasızca davrandığına gelirsek karşımıza tuhaf bir durum çıkıyor. Yaşanan çatışmalardan sonra öldürülen İsrailli asker sayısı ile Filistinli kadınların bu dönemde yaptıkları doğum sayıları karşılaştırılıyordu. Kısaca her iki tarafın kandan beslendiklerini kaydetmek gerekiyor. Yine de ne olursa olsun bölgede insanlık suçu işlenmeye devam ediliyor.
Bir başka husus ise öldürülenlerin sayıları duyurulurken sanki büyük başarı kazanmış gibi davranılıyor olmasıdır. Yaşananların insanlık dışı bir eylem olduğunun anımsanmıyor olması ayrı bir garabettir. Suriye’de ise ülkeye demokrasiyi getireceğinin türküsünü çığırarak gelenlerin bırakın demokrasi getirmeyi mezhep savaşları bataklığına soktular. Bugüne değin Suriye’nin yeniden kan gölüne dönmesiyle dünyada en büyük katliamların mezhep savaşlarında yaşandığı biliniyor. Bölgede inanların açlıkla terbiye edilmemesi en içten dileğimizdir.
Adada 04 Mart 1964 tarihinde BMGK’nin 186 sayılı kararı ile konuşlu bulunan anılan görevlilerinin belirli sürelerle görev yaptıkları biliniyor. Şimdilerde görev süresinin sonuna gelen Colin Stewart’ın görev yaptığı dönemde taraflara karşı eşit mesafede durduğu kendinden önce yapılanlara benzer davranışları sergilediğini söylemek gerekiyor.
Ayrılırken Rum basınına yaptığı açıklamasında Rumların en büyük kâbusunun Türkiye ile ortak sınıra sahip olmalarıdır diyordu. Ortak sınırın kendilerinin Türklere karşı saldırmaları ile oluştuğunu da bilmeleri gerekiyor. Yine adı geçen kişi yürütülmekte olan müzakere süreci için zemin olup olmadığına ilişkin soruya ise, tarafların ortak kanılarının her iki tarafın kendilerini haklı görüyor olmalarıdır diye cevap veriyordu.
Colin Stewert, Kıbrıs sorunu aşılması gereken bir dağ ise biz daha o dağın eteğinde bile değiliz kilometrelerce uzağındayız diyordu. Karşımızdaki unsurun ayak diremesini devam ettirdiği sürece anlaşma umutları da suya düşmektedir. Hep birlikte ileriye doğru yürümemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…