Crans Montana’daki görüşmelerde masanın devrilmesi sonrasında adada müzakerelerin yeniden başlatılabilmesi için uzun sayılacak bir sürenin geçtiği biliniyor. Tıkanan kilidin yeniden açılarak müzakerelerin başlatılabilmesi için yoğun çalışmalar yapılıyordu. BM Genel Sekreteri AntonioGuterres tarafından bizzat görevlendirilen kişiler Ada’da müzakerelerin yeniden başlatılabilmesi için uygun ortamın olmadığını hazırladıkları raporlarında yansıtıyorlardı. Buna koşut yarım asrı aşan süredir oyunların sıklıkla oynandığı noktada Newyork’ta başlatılan zorlama görüşmelerden sonra Cenevre’de de şansların denendiği görüşmelerin yaşandığı da biliniyor.
Ada’da yaşanmakta olan çözümsüzlük ortamının kısa sürede dağıtılması olası görünmese de yeni umutla da olsa müzakerelerin başlatılması bekleniyor. Sırtını emperyal güçlere dayamış olan karşımızdakiler ortamı gererken bizler ise oynanan oyunları ve tuzakları bozacak eylemleri gerçekleştirmek için bütün enerjimizi harcıyoruz. Filistin’de yaşanan çatışmalardan sonra iki devletli yapının kurulması için sorunu yaratanların çaba içinde olmaları bir hayli düşündürücüdür. Filistin topraklarında iki ayrı devlet kurulması için uğraş verenlerin Kıbrıs Türklerini görmezden gelmeleri Kıbrıs’ın onların söylemi ile bölünmüşlüğünün sürgit edeceğinin göstergesi olacaktır.
BM’in karşımızdaki unsur ile kotarmaya çalıştıkları son duruma göre Yunanistan basınının da boş durmadığını belirtmek gerekiyor. Yunan basınına göre Nikos Hristodulidis’in açıklamasında Türkiye’nin limanlarını Rum bandralı gemilere açacağı düşü kuruluyor. Buna karşılık Rum Yönetiminin Türkiye’nin AB üyeliği ve giriş vizesi konusunda bugüne dek uyguladıkları ambargoyu hafifleteceklerini söyleyebiliyor
Rum Hükümet Sözcüsü Konstantinos Letimbiotis Kıbrıs Rum Yönetiminin televizyonu RİK’e yaptığı açıklamasında, söz konusu önerinin AB’nin Kıbrıs sorununa daha etkin müdahil olmasını sağlama çerçevesinin tam olarak güncellenmesi için çalıştıklarını AB Türkiye ilişkilerinin temelinde bu olgunun yattığını söylüyor. “Türkiye’nin Kıbrıs’tan doğan yükümlülükleri ve uluslararası hukuka uyum sağlaması olduğunu” söylüyor.
19 Şubat 1959 tarihinden bugüne dek sözünü etmek cüretini gösterdiği uluslararası hukuktan doğan haklarımızı tanısınlar sonrasını da diledikleri ortamda konuşur tartışırız. Arkadan dolaşarak ve yandan kaçmamak kaydı ile haklarımızı konuşabiliriz. Beklentimizin temelinde dürüstlük yattığını da anımsatmak gerekiyor. Konularımızın çözümünü AB kulvarlarında koşarak değil Kıbrıs’ta yapılacak görüşmelerle çözülebileceğini kafalarına soksunlar ve tehditler ve şantaj yapmasınlar kısaca gölge etmekten vazgeçsinler ki çözülemeyecek konumuzun kalmayacağına da inansınlar…
Gelinen bu noktadan sonra yeni kılavuz aramaya gerek duyulmayacağının ve Kıbrıs konusunun çözüleceğinin bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…